2 Ocak 2009 Cuma

"Ne istiyorsun? Ne olmak? Dünyanın tüm kimliklerini katalog açar gibi dizsem önüne, kim olmak isterdin? Yine de karar veremezdin, çünkü herkes olmayı istemene sebep olan şey, hayata yetişme arzun. Her şeyi yapabilmek, her şeye sahip olabilmek, her şeyi düşünüp, her şeyi bilebilmek. En güzel, en zeki, en çekici, en karizmatik, en bilge, en başarılı, en umursamaz, en...
Sen, herkes olmaya çalışırsın. Bu yüzden hiçkimsesin...

İnsanın kendisi olması ne zor bir süreç! Hele de yaşadığının, ve dolayısıyla öleceğinin bilincindeyken. Ne korkunçtur, dünyada öleceğini, yok olacağını bilen tek canlı türü, biz insanlarız. Ölümün yarattığı gerginlik her yerimizde. Sonsuz olabilmek, derinlere kök salabilmek için daha çok şeye sahip olmak istiyoruz. Dünyaya bağlanarak ölümü bilinçdışına itiyoruz. Ve hatta ölümden sonraki hayat hikayelerimiz bile var. Hiç mantıksız değil; yok oluş, varolma durumunun sona ermesi, hiçliğe dönüş kabullenmesi zor, hatta imkansız bir şey! Bu yüzden her şeye koşuyoruz. Her şey olmak istiyoruz.

Moderniteyle birlikte sırtımıza katalog bilgisi gibi yazılan adımız, doğumumuz, sevdiklerimiz, okulumuz-işimiz bizi sınırlar. Oysa sınırsızlıktır amacımız. Herkes olmak, her işi yapmak, her şeyi bilmek, her dili konuşabilmektir. Bilmediklerimizi de derhal dışlar, ya da yadsırız. Savunma mekanizmalarımız çok güçlüdür.

Ben! Aydem! Bir gergedanın boynuzuna, bir filin hortumuna, bir çınarın yapraklarına sahibim. Ben bir kertenkele gibi düşünür, karınca gibi yürür, zürafa gibi koşar, kelebek gibi yerim.
İvan kadar boyum, Hoshi gibi gözlerim, Ayşe gibi yanaklarım vardır. V e çenem de tıpkı Ruth gibidir. Ben... Ben kimim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder